29 Kasım 2008 Cumartesi

Bir Uzman Tavsiye Ediyorum

Çoğu zaman konu ne olursa olsun birbirimize şunu sorarız;

  • Neyi tavsiye edersiniz?
  • Hangisini tavsiye ediyorsunuz?
  • Konun uzmanı kim veya neresi?

Evet, uzman tavsiyesi en önemli konuların başında geliyor. Çoğu kişi neyi, nerede ve nasıl yapacağını bilmediğinden arkadaşına, arkadaşı yoksa veya bilmiyorsa internet aracılığı ile bunu soruyor. İşte internetin büyük bir faydası daha... Mesela şimdi ben internetin yaygınlaşmasını tavsiye ediyorum. İnternet servis sağlayıcı hizmetlerinin de ucuzlatılmasını öneririm.

Bugün için modern yaşamın zorunlulukarı oldukça fazla. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar, gerek ev hayatlarında gerek iş ve çalışma hayatlarında ve gerekse öğrenim hayatlarında kılavuz ve destekçi uzmanlara ihtiyaç duyuyorlar.

Modern hayat artık her yükü kendi başımıza sırtlanabileceğimiz, herşeyi kendimizin yapabileceği bir yaşam tarzından çok uzak. Çünkü herşeyi ben bilirim ben yaparım diyen fert zaman içinde hiçbirşey yapamadığını, daha da beteri doğru yapamadığını farkediyor.

O halde her işi uzmanına yaptırmanızı tavsiye ediyorum desem abartılı bulmazsınız umarım.
Evet gerek sosyal paylaşım ve gerekse mesleki işbölüşümü açısından hatta meslek dağılım adaleti açısından baktığınızda herkese işin maliyeti ne olursa olsun işin uzmanını seçmesini tavsiye ediyorum.

Misal olarak; Bir avukat yerine dilekçeciye giderseniz çok ucuza davanızı açabilirsiniz. Peki ya sonrası? Mahkeme aşamalarını biliyor musunuz? Duruşmada yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenleri biliyor musunuz? Bunu dilekçeciler size anlatmaz, anlatamaz da. Onlar siz ne derseniz onu yazar. İşi ucuza kapattım dilekçeciye üç kuruş verdim diye sevinenlerin çoğu daha sonra eyvah şunu talep etmemişim hakkım yandı, bunu yanlış istedim davayı kaybettim gibi sözler söylerler. Oysa konunun uzmanı bir avukata gidilse, dava ona verilse, hatta hadi avukat parası verecek gücüm yok diyorsanız, hiç değilse avukatın tavsiyeleri doğrultusunda hareket edilse hakkınızı kaybetmeyecektiniz. Açıkçası cahilliğinizin bedelini ağır ödemeyecektiniz. Halk arasında buna ucuz etin yahnisi denir ki tercübelerle sabittir.

Yine bir örnek olarak; hastasınız. Doktor yerine kocakarı tavsiyelerine başvurdunuz. Kitaplardan veya internetten şifalı ot ve ilaçları araştırdınız ve tavsiye tedavi yöntemlerini kullanmaya başladınız. Bir dakika, burada durun, teşhis doğru mu ki tedaviye başladınız? Uzman Doktora gidiyorsunuz, biraz muayene ediyor bir reçete yazıyor, dünyanın parasını alıyor, haksızlık değil mi? diyorsunuz ve yanılıyorsunuz. Uzman doktor da avukat da yıllarca eğitim görüyorlar, sizin bir dilekçe ne varki? bir reçete ne var ki dediğiniz ve küçümsediğiniz işleme, daha doğrusu uzman bilgiye yıllarca okuyarak ancak ulaşıyorlar. Siz dilekçeyi veya reçeteyi bir kağıt parçası sansanız da aslında onlar yılların birikimi. Size bilime saygı göstermenizi tavsiye ediyorum.

Bunları neden mi anlattım? Bilinçli ve ne yaptığını bilen bir topluma zerre kadar da olsa bir yardımım dokunabilsin diye anlattım.

Bugün özellikle büyük şehirde yaşıyorsanız ve iş sahibi iseniz şu üç meslek gurubuna ve uzman gurubuna muhakkak ve zorunlu olarak sahip olmanızı tavsiye ediyorum, alfabetik olarak sıralamak gerekirse olmazsa olmaz üç meslek erbabı şunlardır;

1- Hukuk uzmanı (hukukçu); Hukuk konusunda uzmanlık gerektiren yasal sorunlarınız için muhakkak bir işin uzmanı avukat edinmenizi tavsiye ediyorum. Benim avukat ile ne işim olur demeyin, apartman sorunları, komşular ile problemler, alacak verecek işleri, hergün içinde yoğun olarak yaşanan trafik ve her an başa gelebilecek bir trafik kazası, iş akdinin feshedilmesi, siz suç işlemeseniz de size karşı işlenebilecek bir çok suç ...vs. gibi bir çok uzman görüşüne, tavsiyesine ihtiyaç duyacağınız uzman bir avukat size zarar değil, yarar sağlayacaktır. Maliyetten korkmayın, sonuç yararlanıma baktığınızda avukata ödediğiniz ücretin boşa gitmediğini göreceksiniz. Bu nedenle işi işin uzmanı olan avukata bırakmanızı önemle tavsiye ediyorum.

2- Sağlık uzmanı (hekim); Tıp ve sağlık konusunu tıbbın uzmanı doktor bilir! Öyle akraba, arkadaş tavsiyesi ile ne sağlıklı ve doğru teşhis koyabilir, ne de sağlığınıza kavuşabilirsiniz, bilemediğiniz yan etkileri de cabası. Bu nedenle içinde bulunduğumuz yüksek bilim çağında ot ve bitkisel ilaçların ancak o da doktor sakınca görmüyorsa destekleyici tedavi olarak kullanılmasını, kendinize ve ailenize muhakkak bir aile doktoru (aile hekimi) edinmenizi tavsiye ediyorum. Her zaman danışabileceğiniz bir doktorunuz olması sizi bazı hastalıklardan koruyabileceği gibi ilk teşhis ve tedavi açısından sizi büyük maliyetlerden ve geciklemelerden koruyacaktır. İlaçla tedavi olabilecekken hastalığın ilerlemesine neden olacak metodlar yerine ısrarla aile doktoru veya uzman doktorlar ile münasebette bulunman çok önemlidir. Acil tıp konularında bunlar sizi rahatsızlığa göre uzman doktor, diş hekimi, diyetisyen, fizyoterapist, psikolog, pedagog gibi tıp uzmanına gitmenizi tavsiye edeceklerdir.

3- Mali işler uzmanı; Vergi hepimizin tabi olduğu mali bir yükümlülük. İş sahibi olmasanız da vergiye tabisiniz. En azından KDV yani katma değer vergisine tabisiniz. Ekmek dahi alsanız KDV tahakkuk etmeli ve vatandaş olarak muhakkak fiş almalısınız. İş sahipleri için uzman desteği alınması gereken meslek ise Maliyeciler ve Muhasebeciler. Daha doğru ifadesiyle muhasebeci ve mali müşavirler. Sürekli yenilenen, güncellenen kanunların yanısıra tebliğ, mukteza, yönerge gibi ek mevzuatlarla sürekli değişen ve tam anlamıyla uzmanlık gerektiren bir konu maliye. İşin uzmanı mali müşavir veya muhasebeci yardımı almadığınız takdirde, vergi ziyaıı (vergi kaybı) nedeniyle cezalar alabileceğiniz gibi, istemeden de olsa yaptığınız usulsüzlükler nedeniyle para cezalarına veya bilgisizlik ile neden olduğunuz vergi kaçağı nedeniyle vergi kaçakçılığı nedeni ile hapis cezalarına dahi çarptırılabilirsiniz. Bunun için muhakkak bir mali müşavir veya uzman muhasebeci edinmenizi tavsiye ediyorum. Yalnız bu konuda çok dikkat etmeniz gereken bir konuya dikkati çekeceğim;

*Bugün için vergi ve mali konularda idare ve vergi mahkemelerinde davaları mali müşavirlerin açtığını ve yürüttüğünü görüyoruz. Oysa yasalara göre dava takip etme yetkisi sadece avukatlarındır. Muhasebecilere veya mali müşavirlere dava açtırmamanızı ve bu meslek gurubuna davanızı takip ettirmemenizi önemle öneriyorum. Çünkü çoğu zaman kendi hatasından kaynaklanan işlem için dava açan muhasebeciler ve mali müşavirler aslında kendi hatalarına karşı dava açmaktadırlar. Madem dava açacak kadar doğru biliyorsunuz, neden bu hatayı yaptınız diye sormak gerek. Bu nedenle vergi konularında bir dava açılacaksa bunu avukat eliyle açmanızı, maliyecinizi de dava dilekçesinin hazırlanması ve dava aşamalarında avukata yardımcı olmak üzere avukatınız ile dayanışma içinde olmasını temin etmenizi tavsiye ediyorum.

Atalarımız Ne demişler? Ekmeği fırıncıya yaptıracaksın!

Not: Diğer meslek guruplarını burada tavsiye etmedim, bu saydıklarım modern yaşam için en zorunlu olan meslekler. Yoksa tabi ki işin uzmanı bir mimar, mühendis, güzellik uzmanı, veteriner hekim, sosyal hizmet uzmanı veya herhangi bir hizmet ve servis her zaman önemlidir. Bu nedenle yazımı okuyan diğer meslek sahiplerinin yazımı GÜNLÜK YAŞAMDA EN ZORUNLU OLAN MESLEKLER şeklinde değerlendirmelerini, her bir mesleğin bilim adına, insanlık adına faydalı olduğunu ve hatta herkesin sadece kendi işini yapması gerektiğini, yetki, görev ve meslek bölüşümünün yapılmadığı toplumlarda hiç bir mesleğin hak ettiği değere ve ekonomik güce ulaşamayacağını, bu sebeple herkesin bir diğerinin işine değer vermesini ve saygı duymasını bir uzman görüşü olarak beyan ve tavsiye ediyorum.

Blog mu Forum mu?

Serbest ve özgür düşüncelerimizi yayınladığımız bu BLOG'A uzun zamandır yazamadığımızdan olsa gerek, aklımızda birikenleri ard arda sıralıyoruz. "Blog mu, forum mu? Forum mu, blog mu? Nereden çıktı demeyin bu soruya?

İşte size Bir Uzman Tavsiyesi :

Son zamanlarda internet sitesi yapmak isteyen çoğu kişi ne tip bir site yapacaklarına karar veremezler.

Genelde Türk insanına cazip gelen forumlardır. Forum sahibi olmanın en güzel yönü arkadaşlıklar kurmak, guruplar oluşturmak ve elbirliği ile site konusu şeyi işleyebilmektir. Forumların bir diğer yönü ise web yapımcı ve yayıncı olarak siteyi belli aşamaya getirdikten sonra, yeni üye olanların katılımlarıyla sitenin neredeyse kendi kendini güncellemesi ve geliştirmesidir.

Bloglar ise özellikle google arama motorunun dostu olan günlük tarzı sitelerdir. İşin garip yanı google'in uzun bir müddet önce bloglara daha çok önem vereceğini deklare etmesiyle bloglara ilgi artmış, hatta şu anda içinde yazdığım blogspot gibi bedava blog veren siteler hizmete girmiştir. Mesela blogspot veya blogger bir Google hizmetidir.

Peki blog nedir? Blog kısaca günlüktür. Bir kişinin düşüncelerini veya anılarını veyahut bilgilerini yazdığı sayfalardır. Forumlardaki gibi herkesin değil, genellikle blog sahiplerinin yeni konular ekleyebildiği, daha doğru ifadeyle asıl kontrolün web yayımcıya ait olduğu internet alanlarıdır. Kullanıcıya ise sadece yorum ekleme fırsatı tanıyan bloglar, forumların teknik üstünlüklerinin yanında zayıf kalsalar da google ve diğer arama motorları tarafından blog siteleri tercih edilmekte ve hatta forum sitelerine üstün sayılmaktadırlar.

İçinde yazı yazdığım bir blog ve hatta google hizmeti olan bir blog olmasına rağmen Peki o zaman bir eleştiri;
Arama motorları güncel bilgileri, güncel siteleri tercih etmezler mi? Ederler. Peki o zaman çok daha aktif, çok daha interaktif yani etkileşimli, karşılıklı bilginin, yorumun eklenebileceği forumlar dururken, neden daha statik, webmasterin eklediği bilgilerle kısıtlı kalabilen, yorum eklemenin veya bir konu üzerinde kişi veya konu hedef göstererek tartışabilmenin çok zor olduğu blogları tercih ediyor bu arama motorları? Bu bir çelişki değil mi?

Örneğin Google; Hem insan için web sitesi yapın derken, hem de kaliteli ve özgün içerik derken neden bir forum sitesi daha başlangıçta forum sitesine üstünlük sağlıyor? İsterseniz deneyebilirsiniz. Benzer konuda bir blog sitesi, ayrıca bir de forum sitesi kurun. 3 ay içinde Google pageranklarına bakın. Blog'un çok daha değerli pagerank alacağını göreceksiniz...

Şimdi bu soruma veya eleştirime en azından Türkiye için cevabımı kısmi de olsa yine ben vereceğim.
1- Forum siteleri: Forum sitesi belli bir konuya eğiliyorsa ve başkaca ilgisiz konulara dallanıp budaklanmıyorsa ilk başta maça 1-0 mağlup başlasa da bir müddet sonra blog sitesini geçiyor. Çünkü google her taradığında yeni ve farklı bilgileri keşfettikçe sitenin gerçek değerini teslim ediyor.
Oysa; bugün Türkiye'mizde ücretli de olsa bedava da olsa forum scriptini eline geçiren zat, kuruveriyor forumu, başlıyor 100 tane kategori açmaya. Hukuk var, tıp var, magazin var, seks var, arkadaşlık var, hobiler var, siyaset var, dedikodu var... var da var... Beyefendi/Hanımefendi bu ne sitesi? Valla aslında ordan burdan konuların olduğu bir site... Hah tamam forum sitesi ... cevabından başka cevap verilemiyor. Ne ilgisi var bu konuların biribirileriyle? Hukuk ile magazin, tıp ile arkadaşlığın ne alakası var? Neden böyle her derde deva site yapıyorsunuz?
Cevap: Google için! ... Eh işte google da sonra sana verir müstehakını!.

Üstelik forum sitelerinde verilen bilgilerin çoğu atıf kurallarına uymaksızın yapılan kopyala yapıştır olunca, kibarcası alıntı, kabacası ama doğrucası çalıntı olan içerikler ardı ardına foruma yapıştırıldıkça cevap mesajlar gelmeye başlar... "Sağol hocam", "Paylaşım için teşekkürler" vs. vs...

Neye teşekkür ediyorsunuz? Hırsızlığa mı? Kendinize ait olmayan bilgiyi hem de doğru ve güncel olup olmadığını bilmeden foruma yapıştırdıklarına mı? Kardeşim sen doktor musun? Avukat mısın? Mühendis misin? Güzel Sanatlar uzmanı mısın? Nesin? Hiçbiri tabi, çal çırp foruma ekle, bir de teşekkür etsinler. Ve bunu muhakkak gören google diyor ki hadi güle güle, bütün interneti buraya yapıştırsan da seni siteden saymayacağım. Çünkü senin amacın belli bir konuya yoğunlaşmış site (forum) yapmak değil, insanları ve dolayısıyla beni kandırmak... Hadi yolun açık olsun... İşte Google'in blogları daha çok sevmesinin önermesinin gerçek ve haklı nedeni bu olsa gerek. Ancak buradaki ayrımın iyi yapılmasını "related" denilen ilişkili konuları işleyen forumların içinde sırf FORUM yazdığı için pasifize edilmemesini, hatta bir konuyu işleyen forumların bloglardan daha üstün olduğunu ifade etmek isterim.

Bloglar ise forumların üstünlüklerinin karşısında, nispeten daha düzgün içerik, daha düzgün yazı ile karşımıza gelse de statik yapılarıyla, sürekli izleyiciye sıkıcı ve durağan gelmekte, izleyici açısından cazip alanlar olmaktan çıkmaktadırlar. Çünkü forumlar kadar katılım ve eşlik etme imakanı yoktur blog sitelerinde. Ama kolay kurulumları, sunucu kaynaklarını forumlar gibi hunharca tüketmedikleri, aşırı maliyete neden olmamaları nedeniyle hala tercih edilmektedirler.

Peki şöyle söyleyebilir miyiz? Profesyonel veya ticari siteler için forum, kişisel ve ticari olmayan siteler için blog... Evet söyleyebiliriz. Hatta kişisel bir siteyi blog ile yapıp, daha sonra konu internet tarafından ilgi çektikçe buna bir de forum ekleyebilirsiniz. Zaten bir çok webmaster blogların forumlara üstünlüğünü anlamış olsa gerek, blog+forum, cms+forum veya portal gibi tümleşik yöntemlerle veya bridge denilen köprüler ile her ikisini birden kullanarak, dezavantajları avantaja çevirmeye çalışıyorlar ki şu anda en doğrusu bu.

Demek ki, siteniz kişisel bir site ise önce bir blog kurmalı, konunun çekeceği ilgiye ve hatta kanımca blog yazılarına eklenen yorumların yoğunluğuna bakarak ihtiyaca göre bir forum eklemek çok daha akıllıca olacaktır. Bunun için cms (content management systems) yani yazarın kontrolündeki mesela bir blog + forum uygulaması hem Google ve diğer arama motorlarının antipatisini kazanmayacak hem de orta bir yol olması nedeniyle izlenmesi gereken bir yöntem olarak tercih edilmelidir.

28 Kasım 2008 Cuma

Şikayet

Evet şimdi şikayet başlığını gördüğünüz anda birini veya bir şeyi şikayet edeceğimizi düşündüğünüze eminiz. Hayır kimseyi şikayet etmeyeceğiz. Başlığı özellikle şikayet olarak seçtik ki ilginizi çeksin. Ancak asıl konumuz "internet ve şikayet".

Anayasa hukukuna göre; "şikayet anayasal bir haktır". Bu kişilerin devlet, kurum, kuruluş ve kişilerle ilgili şikayetlerini iletebilme hakkını güvence altına alan bir prensiptir. Şikayet hakkı nereye karşı kullanılır? İlgili makama. Nedir bu ilgili makam derseniz; eğer konu yargıyı ilgilendiriyorsa adli makamlara, devleti ilgilendiriyorsa idari üst makamlara, kişiyi ilgilendiriyorsa konuya göre emniyete, valiliğe, adliyeyedir.

İnternette ise bir çok sitede protesto edelim, şikayet var, eleştiri gibi başlıklar altında bir çok konu şikayet edilirken, haber ve gazete sitelerine de şikayetler yazılmakta, çoğu da neredeyse kaynak doğrulanmadan yayınlanmaktadır.

Peki bu şikayet hakkı o kadar sınırsız mıdır? Hayır değildir. Ancak işin en önemli yönü şikayet hakkımızı bilmememiz ve şikayetleri nereye yönelteceğimizi bilmemiz konusudur.

İnternette şikayet genel olarak gerçek anlamda bir şikayet değildir. Çünkü çoğu kez, şikayetliyi aşağılamak, rezil etmek, ipliğini pazara çıkarmak ve hatta cezalandırmak için şikayet işlemi yapılmaktadır.

Coca Cola'dan fare çıktı, rakıdan böcek çıktı, ilaçtan yabancı madde çıktı, X 5 yıldızlı otelinde çarşaflar yıkanmadı, buzdolabı arızalı, TV. istediğim özellikte çıkmadı .... şeklinde uzayıp giden şikayetler malesef bilinçsizlik ve bilgisizlik nedeniyle sadece bir yakarış, cezalandırma, intikam gibi sonuca ulaşmada yetersiz ve aynı zamanda diğer tüketicilerin haklarını korumaktan uzak irade beyanlarıdır. Başlangıçta yararlı gibi görünen , öncelikle uyarı şeklinde anlaşılan bu şikayetlerin karşı tarafının olduğu, şikayet edilene savunma hakkı da tanınmadığı düşünüldüğünde ve en önemlisi konu yargılamayı gerektiriyorsa bir yargı kararı olmadan kişinin suçlu olarak ifşa edilemeyeceği kuralını malesef tanımıyor ve bilmiyoruz.

Bugün için gerek hukuksal ve gerekse tüketici haklarından istifade etmek için kanunlarımızda çeşitli yollar ve yöntemler tarif edilmekte olmasına rağmen çoğumuz, "kim dava ile dilekçe ile mahkeme ile avukat ile uğraşacak, kim dünyanın masrafını yapacak, boşver ama şuna da bir ders vereyim" mantığı ile şikayet ettiğimiz olayı , kişiyi veya kurumu internetin özgür ve sanal dünyasına yapıştırıveriyoruz. Aslında tüketici mahkemeleri, kişilerin devlet ve idare ile uyuşmazlıkları ve kişilerin bireylerler uyuşmazlıkları çözümleyen kurumlar varken tam biz acz içinde internete sarılıp, nalına mıhına vurup, biraz da olayı ispat etme zorunluluğu olmadığından abartarak, nereye bulsak şikayeti ekliyoruz.

Peki bu mudur şikayet hakkı? Hayır! Şikayet hakkı adı üstünde öncelikle hakkı teslim almaya yönelik kullanılmalı, şikayet doğru merciye yapılmalı ve gerçekten şikayet etmekte hukuki yarar bulunmalıdır. Şikayet hakkı insan veya kuruluşları yerden yere vurmak için değil, hakkı ihlal olan kişinin haklarını yeniden kazanabilmesi için tanınan kişisel bir haktır.

Bu nedenle; şikayet ve eleştirileri internete yapmayın dememekle birlikte, bu hakkı doğru kullanmalı; gerekli merciye başvurmalı ve yapılan şikayet hakkı temin etmeye yönelik olmalıdır. Ülkemizde şu ana kadar pek üstünde durulmasa da şikayet olunanın bir gün sizi mahkemeye verip, iftira suçundan yargılanmanızı ve maddi ve manevi tazminat talepli davalar açabileceğini biliyor musunuz? Neden? Çünkü şikayeti ispat için ilgiliye başvurmadınız, çünkü şikayetiniz için delil bile göstermediniz. Demek ki sizin amacınız sadece karalamak imiş, al sana ceza diyen bir hakim karşısında şoke olabilirsiniz.

Bu hususları herhangi bir şeyi şikayet etmek için yazmadığımızı, birini eleştirme amacı da taşımadığımızı yazımızın başında belirtmiştik. Bir birey olarak yasal haklarımızı bilmemiz gerektiğini, demokrasinin sınırsız özgürlük olmadığını, serbesti olmadığını hatırlatmak için yazdık. Herşeyi bir usulü ve yöntemi olduğu gibi şikayet hakkını kullanmanın da yasalarla çizilmiş bir yöntemi vardır. Yoksa burası internet, şikayet ederim, nasılsa kimse beni bulamaz diyorsanız, gelişen teknolojiyi de şikayet etmek zorunda kalabilirsiniz. Çünkü birileri sizi sürekli izliyor ve okuyor. İnternet kafanın kuma sokulduğu yer değil, tam tersine kafaların kumdan çıkarıldığı özgür platformdur. Bugün şikayetçi iken yarın şikayet edilen duruma düşüp, itibarım beş paralık oldu denilmesini istemiyorsanız, şikayet haklarını doğru kullanmalı, şikayetin hakkınızı almaya yönelik olmasına, tek amacının karalama olmamasına özellikle dikkat etmelisiniz. Buna basın yayın organları da dahil. Çünkü ben haberciyim, gazeteciyim, haber geldi yazdım, sorumluluğum yok demek, gazetede internet sitesinde bundan ben sorumlu değilim, kaynak sorumludur, yazan sorumludur demek, hem sorumluluktan kurtarmaz hem de etik değildir.

Sizin şikayet hakkınız kadar, şikayet edilenin de kişilik hakları Anayasa'ca korunmaktadır!

Bilinçli bir toplum dileklerimizle...

Türk Sitelerinin teknoloji ve içerik açısından durumu

TR100.Net yeni eklenen Siteler

Hürriyet Teknoloji Haberleri

En yeni siteler

Blograzzi - en iyi 20 blog