29 Kasım 2008 Cumartesi

Bir Uzman Tavsiye Ediyorum

Çoğu zaman konu ne olursa olsun birbirimize şunu sorarız;

  • Neyi tavsiye edersiniz?
  • Hangisini tavsiye ediyorsunuz?
  • Konun uzmanı kim veya neresi?

Evet, uzman tavsiyesi en önemli konuların başında geliyor. Çoğu kişi neyi, nerede ve nasıl yapacağını bilmediğinden arkadaşına, arkadaşı yoksa veya bilmiyorsa internet aracılığı ile bunu soruyor. İşte internetin büyük bir faydası daha... Mesela şimdi ben internetin yaygınlaşmasını tavsiye ediyorum. İnternet servis sağlayıcı hizmetlerinin de ucuzlatılmasını öneririm.

Bugün için modern yaşamın zorunlulukarı oldukça fazla. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar, gerek ev hayatlarında gerek iş ve çalışma hayatlarında ve gerekse öğrenim hayatlarında kılavuz ve destekçi uzmanlara ihtiyaç duyuyorlar.

Modern hayat artık her yükü kendi başımıza sırtlanabileceğimiz, herşeyi kendimizin yapabileceği bir yaşam tarzından çok uzak. Çünkü herşeyi ben bilirim ben yaparım diyen fert zaman içinde hiçbirşey yapamadığını, daha da beteri doğru yapamadığını farkediyor.

O halde her işi uzmanına yaptırmanızı tavsiye ediyorum desem abartılı bulmazsınız umarım.
Evet gerek sosyal paylaşım ve gerekse mesleki işbölüşümü açısından hatta meslek dağılım adaleti açısından baktığınızda herkese işin maliyeti ne olursa olsun işin uzmanını seçmesini tavsiye ediyorum.

Misal olarak; Bir avukat yerine dilekçeciye giderseniz çok ucuza davanızı açabilirsiniz. Peki ya sonrası? Mahkeme aşamalarını biliyor musunuz? Duruşmada yapılması gerekenler ve yapılmaması gerekenleri biliyor musunuz? Bunu dilekçeciler size anlatmaz, anlatamaz da. Onlar siz ne derseniz onu yazar. İşi ucuza kapattım dilekçeciye üç kuruş verdim diye sevinenlerin çoğu daha sonra eyvah şunu talep etmemişim hakkım yandı, bunu yanlış istedim davayı kaybettim gibi sözler söylerler. Oysa konunun uzmanı bir avukata gidilse, dava ona verilse, hatta hadi avukat parası verecek gücüm yok diyorsanız, hiç değilse avukatın tavsiyeleri doğrultusunda hareket edilse hakkınızı kaybetmeyecektiniz. Açıkçası cahilliğinizin bedelini ağır ödemeyecektiniz. Halk arasında buna ucuz etin yahnisi denir ki tercübelerle sabittir.

Yine bir örnek olarak; hastasınız. Doktor yerine kocakarı tavsiyelerine başvurdunuz. Kitaplardan veya internetten şifalı ot ve ilaçları araştırdınız ve tavsiye tedavi yöntemlerini kullanmaya başladınız. Bir dakika, burada durun, teşhis doğru mu ki tedaviye başladınız? Uzman Doktora gidiyorsunuz, biraz muayene ediyor bir reçete yazıyor, dünyanın parasını alıyor, haksızlık değil mi? diyorsunuz ve yanılıyorsunuz. Uzman doktor da avukat da yıllarca eğitim görüyorlar, sizin bir dilekçe ne varki? bir reçete ne var ki dediğiniz ve küçümsediğiniz işleme, daha doğrusu uzman bilgiye yıllarca okuyarak ancak ulaşıyorlar. Siz dilekçeyi veya reçeteyi bir kağıt parçası sansanız da aslında onlar yılların birikimi. Size bilime saygı göstermenizi tavsiye ediyorum.

Bunları neden mi anlattım? Bilinçli ve ne yaptığını bilen bir topluma zerre kadar da olsa bir yardımım dokunabilsin diye anlattım.

Bugün özellikle büyük şehirde yaşıyorsanız ve iş sahibi iseniz şu üç meslek gurubuna ve uzman gurubuna muhakkak ve zorunlu olarak sahip olmanızı tavsiye ediyorum, alfabetik olarak sıralamak gerekirse olmazsa olmaz üç meslek erbabı şunlardır;

1- Hukuk uzmanı (hukukçu); Hukuk konusunda uzmanlık gerektiren yasal sorunlarınız için muhakkak bir işin uzmanı avukat edinmenizi tavsiye ediyorum. Benim avukat ile ne işim olur demeyin, apartman sorunları, komşular ile problemler, alacak verecek işleri, hergün içinde yoğun olarak yaşanan trafik ve her an başa gelebilecek bir trafik kazası, iş akdinin feshedilmesi, siz suç işlemeseniz de size karşı işlenebilecek bir çok suç ...vs. gibi bir çok uzman görüşüne, tavsiyesine ihtiyaç duyacağınız uzman bir avukat size zarar değil, yarar sağlayacaktır. Maliyetten korkmayın, sonuç yararlanıma baktığınızda avukata ödediğiniz ücretin boşa gitmediğini göreceksiniz. Bu nedenle işi işin uzmanı olan avukata bırakmanızı önemle tavsiye ediyorum.

2- Sağlık uzmanı (hekim); Tıp ve sağlık konusunu tıbbın uzmanı doktor bilir! Öyle akraba, arkadaş tavsiyesi ile ne sağlıklı ve doğru teşhis koyabilir, ne de sağlığınıza kavuşabilirsiniz, bilemediğiniz yan etkileri de cabası. Bu nedenle içinde bulunduğumuz yüksek bilim çağında ot ve bitkisel ilaçların ancak o da doktor sakınca görmüyorsa destekleyici tedavi olarak kullanılmasını, kendinize ve ailenize muhakkak bir aile doktoru (aile hekimi) edinmenizi tavsiye ediyorum. Her zaman danışabileceğiniz bir doktorunuz olması sizi bazı hastalıklardan koruyabileceği gibi ilk teşhis ve tedavi açısından sizi büyük maliyetlerden ve geciklemelerden koruyacaktır. İlaçla tedavi olabilecekken hastalığın ilerlemesine neden olacak metodlar yerine ısrarla aile doktoru veya uzman doktorlar ile münasebette bulunman çok önemlidir. Acil tıp konularında bunlar sizi rahatsızlığa göre uzman doktor, diş hekimi, diyetisyen, fizyoterapist, psikolog, pedagog gibi tıp uzmanına gitmenizi tavsiye edeceklerdir.

3- Mali işler uzmanı; Vergi hepimizin tabi olduğu mali bir yükümlülük. İş sahibi olmasanız da vergiye tabisiniz. En azından KDV yani katma değer vergisine tabisiniz. Ekmek dahi alsanız KDV tahakkuk etmeli ve vatandaş olarak muhakkak fiş almalısınız. İş sahipleri için uzman desteği alınması gereken meslek ise Maliyeciler ve Muhasebeciler. Daha doğru ifadesiyle muhasebeci ve mali müşavirler. Sürekli yenilenen, güncellenen kanunların yanısıra tebliğ, mukteza, yönerge gibi ek mevzuatlarla sürekli değişen ve tam anlamıyla uzmanlık gerektiren bir konu maliye. İşin uzmanı mali müşavir veya muhasebeci yardımı almadığınız takdirde, vergi ziyaıı (vergi kaybı) nedeniyle cezalar alabileceğiniz gibi, istemeden de olsa yaptığınız usulsüzlükler nedeniyle para cezalarına veya bilgisizlik ile neden olduğunuz vergi kaçağı nedeniyle vergi kaçakçılığı nedeni ile hapis cezalarına dahi çarptırılabilirsiniz. Bunun için muhakkak bir mali müşavir veya uzman muhasebeci edinmenizi tavsiye ediyorum. Yalnız bu konuda çok dikkat etmeniz gereken bir konuya dikkati çekeceğim;

*Bugün için vergi ve mali konularda idare ve vergi mahkemelerinde davaları mali müşavirlerin açtığını ve yürüttüğünü görüyoruz. Oysa yasalara göre dava takip etme yetkisi sadece avukatlarındır. Muhasebecilere veya mali müşavirlere dava açtırmamanızı ve bu meslek gurubuna davanızı takip ettirmemenizi önemle öneriyorum. Çünkü çoğu zaman kendi hatasından kaynaklanan işlem için dava açan muhasebeciler ve mali müşavirler aslında kendi hatalarına karşı dava açmaktadırlar. Madem dava açacak kadar doğru biliyorsunuz, neden bu hatayı yaptınız diye sormak gerek. Bu nedenle vergi konularında bir dava açılacaksa bunu avukat eliyle açmanızı, maliyecinizi de dava dilekçesinin hazırlanması ve dava aşamalarında avukata yardımcı olmak üzere avukatınız ile dayanışma içinde olmasını temin etmenizi tavsiye ediyorum.

Atalarımız Ne demişler? Ekmeği fırıncıya yaptıracaksın!

Not: Diğer meslek guruplarını burada tavsiye etmedim, bu saydıklarım modern yaşam için en zorunlu olan meslekler. Yoksa tabi ki işin uzmanı bir mimar, mühendis, güzellik uzmanı, veteriner hekim, sosyal hizmet uzmanı veya herhangi bir hizmet ve servis her zaman önemlidir. Bu nedenle yazımı okuyan diğer meslek sahiplerinin yazımı GÜNLÜK YAŞAMDA EN ZORUNLU OLAN MESLEKLER şeklinde değerlendirmelerini, her bir mesleğin bilim adına, insanlık adına faydalı olduğunu ve hatta herkesin sadece kendi işini yapması gerektiğini, yetki, görev ve meslek bölüşümünün yapılmadığı toplumlarda hiç bir mesleğin hak ettiği değere ve ekonomik güce ulaşamayacağını, bu sebeple herkesin bir diğerinin işine değer vermesini ve saygı duymasını bir uzman görüşü olarak beyan ve tavsiye ediyorum.

Blog mu Forum mu?

Serbest ve özgür düşüncelerimizi yayınladığımız bu BLOG'A uzun zamandır yazamadığımızdan olsa gerek, aklımızda birikenleri ard arda sıralıyoruz. "Blog mu, forum mu? Forum mu, blog mu? Nereden çıktı demeyin bu soruya?

İşte size Bir Uzman Tavsiyesi :

Son zamanlarda internet sitesi yapmak isteyen çoğu kişi ne tip bir site yapacaklarına karar veremezler.

Genelde Türk insanına cazip gelen forumlardır. Forum sahibi olmanın en güzel yönü arkadaşlıklar kurmak, guruplar oluşturmak ve elbirliği ile site konusu şeyi işleyebilmektir. Forumların bir diğer yönü ise web yapımcı ve yayıncı olarak siteyi belli aşamaya getirdikten sonra, yeni üye olanların katılımlarıyla sitenin neredeyse kendi kendini güncellemesi ve geliştirmesidir.

Bloglar ise özellikle google arama motorunun dostu olan günlük tarzı sitelerdir. İşin garip yanı google'in uzun bir müddet önce bloglara daha çok önem vereceğini deklare etmesiyle bloglara ilgi artmış, hatta şu anda içinde yazdığım blogspot gibi bedava blog veren siteler hizmete girmiştir. Mesela blogspot veya blogger bir Google hizmetidir.

Peki blog nedir? Blog kısaca günlüktür. Bir kişinin düşüncelerini veya anılarını veyahut bilgilerini yazdığı sayfalardır. Forumlardaki gibi herkesin değil, genellikle blog sahiplerinin yeni konular ekleyebildiği, daha doğru ifadeyle asıl kontrolün web yayımcıya ait olduğu internet alanlarıdır. Kullanıcıya ise sadece yorum ekleme fırsatı tanıyan bloglar, forumların teknik üstünlüklerinin yanında zayıf kalsalar da google ve diğer arama motorları tarafından blog siteleri tercih edilmekte ve hatta forum sitelerine üstün sayılmaktadırlar.

İçinde yazı yazdığım bir blog ve hatta google hizmeti olan bir blog olmasına rağmen Peki o zaman bir eleştiri;
Arama motorları güncel bilgileri, güncel siteleri tercih etmezler mi? Ederler. Peki o zaman çok daha aktif, çok daha interaktif yani etkileşimli, karşılıklı bilginin, yorumun eklenebileceği forumlar dururken, neden daha statik, webmasterin eklediği bilgilerle kısıtlı kalabilen, yorum eklemenin veya bir konu üzerinde kişi veya konu hedef göstererek tartışabilmenin çok zor olduğu blogları tercih ediyor bu arama motorları? Bu bir çelişki değil mi?

Örneğin Google; Hem insan için web sitesi yapın derken, hem de kaliteli ve özgün içerik derken neden bir forum sitesi daha başlangıçta forum sitesine üstünlük sağlıyor? İsterseniz deneyebilirsiniz. Benzer konuda bir blog sitesi, ayrıca bir de forum sitesi kurun. 3 ay içinde Google pageranklarına bakın. Blog'un çok daha değerli pagerank alacağını göreceksiniz...

Şimdi bu soruma veya eleştirime en azından Türkiye için cevabımı kısmi de olsa yine ben vereceğim.
1- Forum siteleri: Forum sitesi belli bir konuya eğiliyorsa ve başkaca ilgisiz konulara dallanıp budaklanmıyorsa ilk başta maça 1-0 mağlup başlasa da bir müddet sonra blog sitesini geçiyor. Çünkü google her taradığında yeni ve farklı bilgileri keşfettikçe sitenin gerçek değerini teslim ediyor.
Oysa; bugün Türkiye'mizde ücretli de olsa bedava da olsa forum scriptini eline geçiren zat, kuruveriyor forumu, başlıyor 100 tane kategori açmaya. Hukuk var, tıp var, magazin var, seks var, arkadaşlık var, hobiler var, siyaset var, dedikodu var... var da var... Beyefendi/Hanımefendi bu ne sitesi? Valla aslında ordan burdan konuların olduğu bir site... Hah tamam forum sitesi ... cevabından başka cevap verilemiyor. Ne ilgisi var bu konuların biribirileriyle? Hukuk ile magazin, tıp ile arkadaşlığın ne alakası var? Neden böyle her derde deva site yapıyorsunuz?
Cevap: Google için! ... Eh işte google da sonra sana verir müstehakını!.

Üstelik forum sitelerinde verilen bilgilerin çoğu atıf kurallarına uymaksızın yapılan kopyala yapıştır olunca, kibarcası alıntı, kabacası ama doğrucası çalıntı olan içerikler ardı ardına foruma yapıştırıldıkça cevap mesajlar gelmeye başlar... "Sağol hocam", "Paylaşım için teşekkürler" vs. vs...

Neye teşekkür ediyorsunuz? Hırsızlığa mı? Kendinize ait olmayan bilgiyi hem de doğru ve güncel olup olmadığını bilmeden foruma yapıştırdıklarına mı? Kardeşim sen doktor musun? Avukat mısın? Mühendis misin? Güzel Sanatlar uzmanı mısın? Nesin? Hiçbiri tabi, çal çırp foruma ekle, bir de teşekkür etsinler. Ve bunu muhakkak gören google diyor ki hadi güle güle, bütün interneti buraya yapıştırsan da seni siteden saymayacağım. Çünkü senin amacın belli bir konuya yoğunlaşmış site (forum) yapmak değil, insanları ve dolayısıyla beni kandırmak... Hadi yolun açık olsun... İşte Google'in blogları daha çok sevmesinin önermesinin gerçek ve haklı nedeni bu olsa gerek. Ancak buradaki ayrımın iyi yapılmasını "related" denilen ilişkili konuları işleyen forumların içinde sırf FORUM yazdığı için pasifize edilmemesini, hatta bir konuyu işleyen forumların bloglardan daha üstün olduğunu ifade etmek isterim.

Bloglar ise forumların üstünlüklerinin karşısında, nispeten daha düzgün içerik, daha düzgün yazı ile karşımıza gelse de statik yapılarıyla, sürekli izleyiciye sıkıcı ve durağan gelmekte, izleyici açısından cazip alanlar olmaktan çıkmaktadırlar. Çünkü forumlar kadar katılım ve eşlik etme imakanı yoktur blog sitelerinde. Ama kolay kurulumları, sunucu kaynaklarını forumlar gibi hunharca tüketmedikleri, aşırı maliyete neden olmamaları nedeniyle hala tercih edilmektedirler.

Peki şöyle söyleyebilir miyiz? Profesyonel veya ticari siteler için forum, kişisel ve ticari olmayan siteler için blog... Evet söyleyebiliriz. Hatta kişisel bir siteyi blog ile yapıp, daha sonra konu internet tarafından ilgi çektikçe buna bir de forum ekleyebilirsiniz. Zaten bir çok webmaster blogların forumlara üstünlüğünü anlamış olsa gerek, blog+forum, cms+forum veya portal gibi tümleşik yöntemlerle veya bridge denilen köprüler ile her ikisini birden kullanarak, dezavantajları avantaja çevirmeye çalışıyorlar ki şu anda en doğrusu bu.

Demek ki, siteniz kişisel bir site ise önce bir blog kurmalı, konunun çekeceği ilgiye ve hatta kanımca blog yazılarına eklenen yorumların yoğunluğuna bakarak ihtiyaca göre bir forum eklemek çok daha akıllıca olacaktır. Bunun için cms (content management systems) yani yazarın kontrolündeki mesela bir blog + forum uygulaması hem Google ve diğer arama motorlarının antipatisini kazanmayacak hem de orta bir yol olması nedeniyle izlenmesi gereken bir yöntem olarak tercih edilmelidir.

28 Kasım 2008 Cuma

Şikayet

Evet şimdi şikayet başlığını gördüğünüz anda birini veya bir şeyi şikayet edeceğimizi düşündüğünüze eminiz. Hayır kimseyi şikayet etmeyeceğiz. Başlığı özellikle şikayet olarak seçtik ki ilginizi çeksin. Ancak asıl konumuz "internet ve şikayet".

Anayasa hukukuna göre; "şikayet anayasal bir haktır". Bu kişilerin devlet, kurum, kuruluş ve kişilerle ilgili şikayetlerini iletebilme hakkını güvence altına alan bir prensiptir. Şikayet hakkı nereye karşı kullanılır? İlgili makama. Nedir bu ilgili makam derseniz; eğer konu yargıyı ilgilendiriyorsa adli makamlara, devleti ilgilendiriyorsa idari üst makamlara, kişiyi ilgilendiriyorsa konuya göre emniyete, valiliğe, adliyeyedir.

İnternette ise bir çok sitede protesto edelim, şikayet var, eleştiri gibi başlıklar altında bir çok konu şikayet edilirken, haber ve gazete sitelerine de şikayetler yazılmakta, çoğu da neredeyse kaynak doğrulanmadan yayınlanmaktadır.

Peki bu şikayet hakkı o kadar sınırsız mıdır? Hayır değildir. Ancak işin en önemli yönü şikayet hakkımızı bilmememiz ve şikayetleri nereye yönelteceğimizi bilmemiz konusudur.

İnternette şikayet genel olarak gerçek anlamda bir şikayet değildir. Çünkü çoğu kez, şikayetliyi aşağılamak, rezil etmek, ipliğini pazara çıkarmak ve hatta cezalandırmak için şikayet işlemi yapılmaktadır.

Coca Cola'dan fare çıktı, rakıdan böcek çıktı, ilaçtan yabancı madde çıktı, X 5 yıldızlı otelinde çarşaflar yıkanmadı, buzdolabı arızalı, TV. istediğim özellikte çıkmadı .... şeklinde uzayıp giden şikayetler malesef bilinçsizlik ve bilgisizlik nedeniyle sadece bir yakarış, cezalandırma, intikam gibi sonuca ulaşmada yetersiz ve aynı zamanda diğer tüketicilerin haklarını korumaktan uzak irade beyanlarıdır. Başlangıçta yararlı gibi görünen , öncelikle uyarı şeklinde anlaşılan bu şikayetlerin karşı tarafının olduğu, şikayet edilene savunma hakkı da tanınmadığı düşünüldüğünde ve en önemlisi konu yargılamayı gerektiriyorsa bir yargı kararı olmadan kişinin suçlu olarak ifşa edilemeyeceği kuralını malesef tanımıyor ve bilmiyoruz.

Bugün için gerek hukuksal ve gerekse tüketici haklarından istifade etmek için kanunlarımızda çeşitli yollar ve yöntemler tarif edilmekte olmasına rağmen çoğumuz, "kim dava ile dilekçe ile mahkeme ile avukat ile uğraşacak, kim dünyanın masrafını yapacak, boşver ama şuna da bir ders vereyim" mantığı ile şikayet ettiğimiz olayı , kişiyi veya kurumu internetin özgür ve sanal dünyasına yapıştırıveriyoruz. Aslında tüketici mahkemeleri, kişilerin devlet ve idare ile uyuşmazlıkları ve kişilerin bireylerler uyuşmazlıkları çözümleyen kurumlar varken tam biz acz içinde internete sarılıp, nalına mıhına vurup, biraz da olayı ispat etme zorunluluğu olmadığından abartarak, nereye bulsak şikayeti ekliyoruz.

Peki bu mudur şikayet hakkı? Hayır! Şikayet hakkı adı üstünde öncelikle hakkı teslim almaya yönelik kullanılmalı, şikayet doğru merciye yapılmalı ve gerçekten şikayet etmekte hukuki yarar bulunmalıdır. Şikayet hakkı insan veya kuruluşları yerden yere vurmak için değil, hakkı ihlal olan kişinin haklarını yeniden kazanabilmesi için tanınan kişisel bir haktır.

Bu nedenle; şikayet ve eleştirileri internete yapmayın dememekle birlikte, bu hakkı doğru kullanmalı; gerekli merciye başvurmalı ve yapılan şikayet hakkı temin etmeye yönelik olmalıdır. Ülkemizde şu ana kadar pek üstünde durulmasa da şikayet olunanın bir gün sizi mahkemeye verip, iftira suçundan yargılanmanızı ve maddi ve manevi tazminat talepli davalar açabileceğini biliyor musunuz? Neden? Çünkü şikayeti ispat için ilgiliye başvurmadınız, çünkü şikayetiniz için delil bile göstermediniz. Demek ki sizin amacınız sadece karalamak imiş, al sana ceza diyen bir hakim karşısında şoke olabilirsiniz.

Bu hususları herhangi bir şeyi şikayet etmek için yazmadığımızı, birini eleştirme amacı da taşımadığımızı yazımızın başında belirtmiştik. Bir birey olarak yasal haklarımızı bilmemiz gerektiğini, demokrasinin sınırsız özgürlük olmadığını, serbesti olmadığını hatırlatmak için yazdık. Herşeyi bir usulü ve yöntemi olduğu gibi şikayet hakkını kullanmanın da yasalarla çizilmiş bir yöntemi vardır. Yoksa burası internet, şikayet ederim, nasılsa kimse beni bulamaz diyorsanız, gelişen teknolojiyi de şikayet etmek zorunda kalabilirsiniz. Çünkü birileri sizi sürekli izliyor ve okuyor. İnternet kafanın kuma sokulduğu yer değil, tam tersine kafaların kumdan çıkarıldığı özgür platformdur. Bugün şikayetçi iken yarın şikayet edilen duruma düşüp, itibarım beş paralık oldu denilmesini istemiyorsanız, şikayet haklarını doğru kullanmalı, şikayetin hakkınızı almaya yönelik olmasına, tek amacının karalama olmamasına özellikle dikkat etmelisiniz. Buna basın yayın organları da dahil. Çünkü ben haberciyim, gazeteciyim, haber geldi yazdım, sorumluluğum yok demek, gazetede internet sitesinde bundan ben sorumlu değilim, kaynak sorumludur, yazan sorumludur demek, hem sorumluluktan kurtarmaz hem de etik değildir.

Sizin şikayet hakkınız kadar, şikayet edilenin de kişilik hakları Anayasa'ca korunmaktadır!

Bilinçli bir toplum dileklerimizle...

2 Eylül 2008 Salı

En Ucuz Domainler

En ucuz domainler hakkında bilgilerin bulunduğu En ucuz domain sitesinde;
Park edilmiş domainler, satılık alan adları, ucuz alan adı almak için gerekli bilgiler ve ipuçları bulunuyor.

Sitede ucuz alanadları, düşecek domainler ve özellikle sedo'ya park edilmiş, kaliteli alan adları listesi de bulunuyor.

Malumunuz alan adı almak hem ekonomi ve hem de beceri işi. Nasıl bir domain adı seçeceğiniz özellikle arama motorları ve akılda kalabilmesi açısından çok önemli. Tabiidir ki domainleri ucuz almanın en doğru yolu ICANN onaylı firmalardan sıfır yani hiç kullanılmamış domain almak.

Ancak alan adlarının çoğu rezerve edildiğinden, işinize yarayabilecek domainleri ucuza almanın bir yolu da satılık alan adlarını kullanmak. Seçip, beğenmek, pazarlık etmek de çoğu zaman mümkün.

Bu tip ucuz domainlere ihtiyacınız varsa www.enucuzdomain.com işinize yarayabilir...

28 Haziran 2008 Cumartesi

Üniversiteler Fakülteler ve Okullar

Bu yazımızda iki siteye yer veriyoruz. Bunlardan bir tanesi üniversiteler ve fakülteler ile ilgili, diğeri ise okullar ile ilgili site.

Üniversite ve fakülteleri illere ve bilim dallarına göre sınıflandıran www.fakulteleri.com sitesinde Ankara, Istanbul, Izmir gibi tüm Türkiye'deki üniversiteler ve bu üniversitelerin fakültelerine linkler veriliyor.

Böylelikle dilediğiniz ildeki üniversiteyi ve fakülteyi bulabiliyorsunuz. Sitede ayrıca fakülte yani eğitim branşlarının amaçları, mezun olanların yapabilecekleri işler gibi bilgiler de veriliyor.
Örneğin tıp fakültesi için, hukuk fakültesi için bilgi verildikten sonra hangi üniversitenin hangi fakültesini görmek istiyorsanız o linke tıklayıp, kurumsal web sitesine gidiyorsunuz. Tabi siz de üniversite veya fakültenizi eklemek istiyorsanız site ekleme bölümünden bunu rahatlıkla ve karşılıksız olarak yapabiliyorsunuz.

Diğer bir site ise www.okullari.org . Okulları.org sitesinde ise anaokulları, askeri okullar, ilköğretim okulları, liseler ve meslek okulları, spor, yabancı dil ve yaz okulları linkleri bulunmakta.
Bu sitede okullar branşına ve eğitim kategorisine göre ayrımlandırılmış, dilediğiniz sınıfa girerek o bölümdeki linkleri ziyaret edip, ilgili okulun web sayfasına gidebiliyorsunuz. Amacı tüm okulları bir çatı altında toplamak olan dizine siz de okulunuzu eklemek isterseniz www.okulları.org sitesinin site ekle linkini tıklamanız yeterli.

12 Nisan 2008 Cumartesi

Google Grup'lara erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir

Google gruplara (http://groups.google.com/) girmek istediğiniz takdirde şu mesajı alıyorsunuz.
Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.
T.C. Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 14.03.2008 tarih ve 2008/15 Nolu Kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir.
Access to this site has been suspended in accordance with decision no: 2008/15 of T.R. Silivri 2nd Civil Court.


Gerekçesi ne olursa olsun yasal olmayan bir içerik nedeniyle sitelerin internet izleyicilerinin erişimine kapatılması son derece doğru bir karar olsa da malesef bilişim ve internet konusunda bir çok hatalı karar verilmektedir. Daha doğrusu belki de mahkemelerin verdikleri bu kararlar yanlış uygulanmaktadır.

Youtube erişime engellendi, Wordpress erişime engellendi, google guruplar erişime engellendi...

Bu siteler kamusal hizmet veren siteler olup, kişisel siteler değildir. Özellikle sitelerin tamamında değil, belirli kullanıcılara tahsis edilen alanlarda işlenen fiillerden dolayı, tüm sistemi cezalandırmak son derece yanlıştır. Bu hukukta kasame sistemine benzemektedir. Bir kişi suç işler tüm mahalle cezalandırılır sisteminin bugünkü modern hukukta yeri yoktur.

İnternetteki suçları engellemek ve bunların zararlı içeriklerinden korumak ülkemiz ve mahkemelerinin görevi olmakla birlikte (verilen mahkeme kararları esas itibariyle doğrudur), mahkemelerin verdikleri kararların nasıl uygulanacağı bilinemediğinden ve bu konuda boşluk bulunduğundan malesef tüm site kapatılmaktadır. Aslında tek bir subdomaini veya bir sitenin herhangi bir bölümü veya sayfasını engellemek de teknik olarak mümkün değildir. Bu durumda aklımıza bir başka kolay çözüm geliyor...

Mahkeme veya daha doğrusu erişime engelleme kararını tatbik edecek telekom, google'a , wordpress'e veya youtube'a ulaşıp, o sayfanın kaldırılmasını istese çok daha kolay olmaz mı?
Örneğin, google, microsoft gibi beynelminel hizmet veren şirketlerin Türkiye'de temsilcilikleri var. Ve bunların avukatları da var. İrtibata geçip, zararlı içeriğin kaldırılması, engellenmesi çok daha kolay olmaz mı? Üstelik pire için yorgan yakmamış, bir kişinin veya gurubun hukuka aykırı eylemlerinden dolayı bu hizmetlerden yararlananların tamamı cezalandırılmamış olur.

Son sözüm de google'in avukatlarına; guruplar engellendi, youtube engellendi ve siz bilişim hukukunda malesef o kadar yetersizsiniz ki mahkeme kararlarında belirtilen yasalara aykırı sayfaları kapatıp, mahkemeye itiraz edip, engellemeyi kaldırmayı beceremiyorsunuz. Gidin biraz www.hukuki.net okuyun! Oradaki bilişim hukukunda gerçekten bilgili avukatlardan birşeyler öğrenmenizi öneriyorum!

8 Mart 2008 Cumartesi

GOOGLE'A VERIR TALKINI KENDI YUTAR SALKIMI

Konu başlığı ilginizi mi çekti? Google'a verir talkını kendi yutar salkımı ne demek?
Nereden aklımıza geldi bu atasözümüz ve neden google'a uyarladık?
(*)

Bilindiği üzere bir çok webmaster google hizmetlerinden hem memnundur hem de memnun değildir. http://forum.iyinet.com/, http://www.r10.net/ gibi webmaster forumlarında en çok konuşulan konu yine google ve hizmetleridir. Aslında bu forumların ağırlıklı konuları google pagerank ve google adsense yani google reklam yayıncılığıdır.

Internet’in gelişiminde Google şirketinin rolü hakkındaki yazıyı da dikkatlice okumanızı internetin gelişiminde bu kadar katkısı olan bir şirketi bazen kötü emellerine alet etmeye çalışan webmasterların da olduğunu düşünerek tekrar değerlendirmek istedik.

Evet, google gerek web sitesi sahiplerine ve gerekse internet gezginlerine bir çok yönden öncülük etmekte ve hatta adsense yönüyle kazanç elde etme imkanı sağlamaktadır. Peki aslında sormamız gereken konu şu; "google adsense gelirleri ile ne yapılmalı?". Bir kısım ferrari aldım, araba aldım, arsa aldım derken bir kısmı ise bizim takdir ettiğimiz ve öyle olmasını önerdiğimiz şekilde kazandıkları bu paraları tekrar web işlerine, web sitelerini geliştirmeye harcamaktadırlar.

Genel olarak adsense kazançlarını sadece ve sadece cebe indiren, onunla otomobil, ev , telefon vs. alanlar, her ne hikmetse ve belki de tatlı ve kolay kazancın cazibesine kapılarak google şart ve kurallarına uymayan işlemler yapmakta ve nihayetinden google adsense ban dediğimiz yaptırmla karşılaştıklarında google'a verir talkını kendi yutar salkımı babında sitem etmektedir.
Google bir kazanç kapısı değildir, kendi mesleğiniz kendi işiniz olmalı, sitenizin masrafları ve gelişimi için harcamalısınız. Google a sitem ederken o ana kadar kazandıklarınızı unutarak, ah bu hain google banladı beni diye sitem ederken, neler yaptığınızı, kazandığınızı o adsense gelirleri ile kendinizi, sitenizi geliştirip geliştirmediğinizi, yepyeni siteler açıp faydalı işler yapıp yapmadığınızı ve en kötüsünden neden ha bire kendi reklamlarınıza tıkladığınızı veya arkadaşlarınıza tıklattığınızı bir kere daha düşünmelisiniz.

Bugün neredeyse tüm hayatını özellikle google adsense gelirine bağlayan, bunu bir maaş olarak algılayan webmasterların sitemlerine şöyle bir göz gezdirdiğinizde, çoğu aslında yaptıkları hataları bilirler. Ama yine de her insan beyninin "kendini haklı çıkarma ameliyesi" ağır bastığından, hatayı kendinde değil google da bulmaya, googla taklımı verirken (fırçayı basarken), kendi yuttuğu salkımları (hataları) görmezden gelirler.

Sonuç olarak, google'a kızmadan önce kendimize bakmalıyız. Tabi google suçsuz mu, hataları yok mu? Tabii ki var. Sürekli eleman alıyorlar, herkes için iyiniyetle çalışıyorlar. Ancak insanın ve hatta makinenin olduğu yerde dahi hata varken tamamen hatasız olduklarını söylemek de anlamsız olur. Ama en azından google kendini geliştirmeye çalışıyor ya siz?

Peki ne yapsın webmasterlar?
- Google adsense paralarını tamamını şahsi ihtiyaçlarınıza harcamayın, bunu bari bir kısmını tekrar kazandığınız yere iade edin. Nasıl mı? Web sitenizi geliştirin, yeni web siteleri açın.
- Google için site yapmayın, internet için site yapın.
- Sitenin bir yöne yönelmiş içeriği olsun. Yani her konuda yazmayın, belli başlı bir konunuz olsun. Kısacası ihtisas siteleri olsun. Hiç bir şey yapamıyorsanız genel site yapacağınıza, sadece bir konu hakkında sitelerin olduğu directory (dizin) yapın. Hiç değilse arayanlar için o konudaki sitelere yollama yapan bir link rehberiniz olsun ki faydalı olsun.
- Google yönergelerine de uyarsanız hem daha çok kazanç hem de internet dünyasına çok daha faydalı bir kişi olursunuz. Ve son olarak, google veya googlecilik bir meslek değildir. Kendi mesleğinizi yapın, geliştirin ve onu internete aktarın. Tıpkı google gibi. Çünkü o kazandıklarının hatrı sayılır bir kısmını tekrar internete iade ediyor ve bu yüzden bir numara !

(*)Tam ve doğru atasözü şudur: Ele verir talkını kendi yutar salkımı (başkasını eleştirirken kendisinin daha beterini yapması halinde edilen sitem atasözüdür)

25 Şubat 2008 Pazartesi

Google Adsense Notifier ile Adsense gelirlerini firefox statusbar'dan takip edebilirsiniz

Firefox ve Google Adsense Kazanç Uyarısı eklentisi :

Google Adsense kullanan web yayıncıları hergün defalarca adsense hesabına bakmak istemiyorlar ise google firefox için yayınlanan ve google adsense notifier isimli yeni bir program ile anlık olarak google adsense gelirlerini öğrenmek yolunu seçmelidirler.

Bunun için öncelikli olarak Google adsense notifier ile adsense kazançlarınızı öğrenmek için tarayıcı (browser) seçiminizi firefox olarak yapmalısınız.

Firefox statusbar için yayınlanan ve aşağıda linki bulunan Adsense Notifier eklentisini kurarak elde ettiğiniz kazançlarınızı, reklamlara tıklama oranlarını ve sair adsense bilgilerini Firefox Statusbar yani durum çubuğundan takip edebilirsiniz.

Şayet google adsense gelirlerini sürekli izlemek istiyor, bunun psikolojinizi bozmayacağına, fazlaca hayal kurmanıza neden olmayacağına, gözlerinizini sürekli statusbara dikip sağlığınızın bozulmayacağına eminseniz, firefox statusbar google adsense notifier yamasını bilgisayarınıza indirin !

Google Adsense Notifier yetenekleri :

  • Sitenize yerleştirmiş olduğunuz Google içerik reklamlarının sitenizde kaç defa gösterildiğini,
  • Ziyaretçileriniz tarafından kaç kere reklamlara tıklandığını,
  • Tıklama başına ne kadar para kazandığınızı, günlük, haftalık, aylık, toplam tıklama ve kazanç miktarını

Mozilla Firefox internet tarayıcınızın alt tarafındaki çubuğunda (statusbar'da) görmeniz, bu çubuk üzerinden sağ tuşa tıklayarak ayarlarını dilediğiniz gibi değiştirmeniz mümkündür.

Google adsense notifier programı indirme linki : Google Adsense Notifier

9 Şubat 2008 Cumartesi

Tarihi bir gün; Dünya Sevgililer Günü

Bildiğiniz üzere tüm dünyada her yılın 14 Şubat tarihi sevgililer günü olarak kutlanır. Herkes sevgililer gününde sevgililer gününe özel resimler çektirir, sevgililer günü hediyesi alır hatta çoğunlukla sevgililer günü hediyeleri ile yetinmez, sevgililer günü şiirleri yazarlar birbirlerine.

Diğer taraftan sevgilisini sevindirmek, onları mutlu etmek, yeni sevgili bulmak isteyenler internette hızlı bir şekilde yeni sevgililer günü hediyeleri, sevgililer günü resimleri ve güzel ve yeni sevgililer günü şiirleri arar durur. Aslında en güncel ve en geniş kaynak internettir çoğu zaman.

Peki Dünya sevgililer günü tarihi nasıl oluşmuş, aşıklar günü olarak da adlandırılan sevgililer gününün tarihçesi nedir, sevgililer günün hikayesi nedir?

St. Valentine Aşıklar Günü, Hz.Isa'dan önce 4.cü yüzyıl Roması'nda kutlanan, Çobanların Tanrısı sayılan Kurt Bayramı (Latincesi - Faurus Lupercus - şenliği) kökenli. Her 15 Şubat'ta genç Romalılar, içinde Tanrı Kurt'un yaşadığı varsayılan bir mağranın önünde toplanır. Ortaya bir küp konulur. Bu küpün içine kız adları yazılı minik levhalar konulur. Bu bir çeşit çekiliştir . Delikanlılardan yanlızca biri, belki de o savaş yılının en kahraman olanı, yüreği çarparak rastgele bir kızın adını çeker. Bu yöntemle seçilen özel çift, ertesi seneki 15 Şubat çekilişine kadar akıllarından geçen her türlü cinsel fantaziyi yaşamak ve uygulamakla serbest bırakılır. Bu şekilde toplumun onayı alınmış olunuyor ve yasal olarak özgür kılınıyordu. Romalı gençler, M.S.500'lü yıllara kadar, bu 2000 yıllık geleneği aşk ve şevk ile sürdürdüler. Ama Çoban Tanrısı " Faunus Lupercus " şenliği, dini bütün Hristiyanların canına tak etmişti. Roma Kilisesi sorumluları aradı ve din şehidini bu konuya kurban seçti. Roma İmparatoru II. Claudius döneminde yaşanmış, papaz Valentin bu duruma en uygun aday seçilmişti. İmparator Cladius Gothicus'un gazabından Hristiyanları kurtarmış, ama kendisini feda etmiş ve bu papazın kafasını kesmişti. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Vatikan, Valentin'e " aziz " ünvanı vermiş. Roma kapılarının biri de zamanla onun adıyla anılır olmuştu. Bürokrasiye meraklı Roma imparatorluğu, Aziz Valentin'in ölüm gününü de tarihe kaydetmiş, 14 Şubat 273. 15 Şubat tarihi de " Kurt Bayramı " na rastlıyor. Valentin'in ölümüyle bu festival arasında bir bağ kurulup, dini bir kisve giydirilerek bu gün kutlanmaya devam edilmiş. Valentin'in ölüm günü tarihi, böylece Sevgililer Günü olmuştur.

Sizin için sevgililer günü hikayesi ne kadar inandırıcı bilemeyiz ama sevgililer gününde sevgilinize güzel hediyeler almayı, sevgililer gününe özel şiirler okumayı, ileride baktığınızda hatıra maksatlı sevgililer günü resimleri çektirmeyi ve ona herzaman iyi davranmayı unutmamalısınız.

Bir Site ve bir RSS scripti incelemesi



Daha önceki yazılarımızda artık RSS teknolojisinin iyice yaygınlaştığını, güncel haberlere anında ulaşabilmenin en kolay yolunun rss/xml olduğunu belirtmiştik.

Rss ile yapılabilecek şeyler oldukça fazla. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bu site çeşitli kaynaklardan rss haberleri çekip yayınlıyor. Kategoriler altına bölünmüş alanlara göre mesela sağlık konulu tüm haberleri anında ekrana getiriyor.

Bu bir çeşit directory yani dizin, hatta hem dizin hem haber veya makale kodu olarak da kullanılabiliyor.
Incelediğimiz Site: ArticlesON



Articleson yabancı bir site olmasına rağmen kolaylıkla anlayabileceğiniz bir site. Kelimeler ve kategorilere göre, articlesON sitesine eklenen linklerden ve RSS kaykanlarından haber ve bilgiler çekmeye yarıyor.
ArticlesON sitesinin en altında da belirtildiği üzere scriptin adı Newstopica. Articleson sitesindeki linke tıklayarak bu siteye rahatlıkla ulaşabilir, bir tane de siz satın alabilirsiniz.

Blogger'da kategori yapmak

Uzun süredir, blogspotta kategori yaratmanın nasıl olacağını araştırdım. Ancak bunun teknik olarak mümkün olmadığını düşündüğüm bir anda aklıma yeni bir fikir geldi.
Bloggerda kategori yapamazsınız ama etiketleri kategori olarak kullanabilirsiniz.

Nasıl mı?
Örnek olarak Haberler diye bir kategori yaratmak istediniz, yazdığınız tüm sayfalara SADECE bu etiketi verin. Böylelikle tüm haberler kelimesi etiket olarak seçildiğinde sadece haberler kategorisindeki yazılarınız derli toplu bir şekilde sıralanacaktır.

Blogspotta kategori yaratmak için bir başka örnek daha:
Internet diye bir kategori yaratmak için internet etiketini yazın, başka tag yani etiket eklerseniz o kategoriye de girer. Mesela internet, Yeni Siteler gibi etiketler yaratarak kategori oluşturmuş olursunuz.

Örneğin bu yazı için kullanacağımız etiket 'blogger", bundan sonra blogger konuları tıklandığında bu kategori altındaki yazılar altında "bloger'da kategori yapmak" yazısı da çıkacaktır.

27 Ocak 2008 Pazar

Güzel web siteleri mi, içerik açısından gelişmiş siteler mi?

Bir web sitesi sahibi olmak artık eskiye göre çok daha kolay. Gerek alan adları ve gerekse hosting hizmetleri eskiye nazaran daha ucuz. Böylelikle internet denizinde benim de bir limanım olsun diyenler artık kolaylıkla web sitesi yapabiliyorlar.



Web sitesi hazırlama araçları oldukça yaygın. Üstelik mektup yazar gibi istediğinizi yazabileceğiniz bloglar da cabası. Hazır kodlar, hazır şablonlar (template) ve ücretli/ücretsiz scriptler. Hele hele cpanel gibi panellerdeki fantastico gibi hazır web scriptleri 1 dk içinde sitenizi yayına hazır hale getiriyor.



Demek ki artık site tasarımı yapmak, kod bulmak hiç de zor değil. Bilakis çok kolay. Tabi domaini alan, örneğin phpbb forumunu 1 dk içinde kuruveriyor ve yaz yazabildiğin kadar.

İşte artık tüm mesele yazma fiilinde artık. Birçok forum sitesi görüyoruz, maşallah nalına, mıhına, tıbbına, hukukuna, sanattan ticarete herşey var. Aynen bit pazarı gibi. Ne ararsan var forumları ya da çöplük forumlar deniyor bunlara. Neden mi? Forumlarda yazanlar kendi düşüncelerini ve kendi yazılarını yazsalar amenna. Nerede yazı bulsalar, kopyalayıp, yapıştırıyorlar. Tabi bunda bizim en çok komiğimize giden konu da şu. Bu çalıntı/alıntı foruma cevap verenler çok daha komik durumdalar. Klasik laf; "Paylaşım için teşekkürler, güzel paylaşım ve +REP). Çalıntının da tebrik edildiğini, pohpohlandığını ilk defa bizim ülkemiz forumlarında görüyoruz. Çal çırp yayınla, birileri alkışlasın. Buna suç işlemeye teşvik denir.

Sonra ne oluyor? Google gibi arama motorları bakıyor her şey diğer sitelerden çalıntı, al sana düşük pagerank, sen hırsızsın, özgün birşeyin yok senin, hadi güle güle. Eh çalmak da emek ister, yasal olmayan emek de boşa gider.



Sitelerinizin tasarımı ne kadar iyi olursa olsun, kullandığınız script ne kadar hızlı, güvenilir ve yaygın olursa olsun, internette bunlardan herkeste olduğunu düşünmeli, sadece belirli konulara eğilmelisiniz. Ne bulursanız sitenize copy past yapmamalısınız. Her telden çalan siteler, bloglar ve forumlar yapmamalısınız. Google dahi artık back linkleri hesaba katarken related, yani benzer sitelerden link almanızı değerli görüyor. BU da demek ki sitenizin bir kategorisi olmalı. Artık genel siteler kavramı gitgide yok oluyor. Açgözlülük yapmayıp, dar konular seçin ve onlar üstünde uzmanlaşın. Artık internet kullanıcıları bir konuyu direk tanımlayan ve yorumlayan siteleri tercih ediyorlar. İçeriği sağlam site böyle yapılır işte. Ve uzun soluklu olur.

20 Ocak 2008 Pazar

Sanal Haber siteleri

Bugünlerde arka arkaya birçok haber sitesi kuruluyor. Medya organı olmadığı halde veya Basın Yayın Yüksek okulu mezunu olmasa da herkes kendini haberci olarak nitelendiriyor.

Çalıntı mı Alıntı mı?
Herhangi bir mesleki eğitime, gazeteci kimliğine sahip olmayan bu kişilerin siteleri ise tam bir facia. Bir kısmı elle copy past yöntemi ile diğer haber sitelerinden haber (ç)alıntılarken, bir kısmı da teknoloji sağolsun RSS teknolojisi ile haberleri kendi haber sitesine aktarıyor.

Sonuçta karşımıza bolca ve aynı içerikli bir sürü haber sitesi çıkıyor. Bir sitemde izleyenlere alternatif olsun diye bir haber sayfası yaptım ve birkaç haber sitesinin son dakika haberlerini iframe içinde ekledim.

Arasıra baktığımda hepsinde birden aynı haberi, biraz başlık değiştirirek yayınladıklarını gördüm. Yanyana dursalar da farklı siteler olsalar da hasan arap, arap hasan misali hep aynı haberler aynı noktalar. Bunun habercilikle alakası olmadığını, birbirinden aşırarak haber yapmanın en azından gazeteciler açısından hoş olmadığını ancak meslek mensupları çok iyi bilir.

12 Ocak 2008 Cumartesi

Blogger'in artı ve eksi yanları

Daha önceki yazılarımızda birçok sitemiz olduğunu ancak ilk defa blogger'da yazdığımızı ve bunun inanılmaz keyifli bir şey olduğunu belirtmiştik. Kısaca özetlersek, blogger'da yazmak çok kolay olduğu gibi, bu muazzam bir özgürlük.

Tabi kullandıkça ve yazdıkça, blogspotun da iyi ve kötü yönlerini, artılarını eksilerini görme fırsatı oluyor. Elimden geldiğince bu bilgileri paylaşmak istiyorum.

(Blogger ve blogspot gibi bloglar ile ilgili genel görüşlerimiz şuradadır)



Blogger'in Artıları:

1- İdare etmesi çok kolay, pratik bir yönetim paneli var, üzerindeki hazır araçlar sayesinde HTML bilgisine sahip olmak gerekmiyor. Wyswing editörü sayesinde ne yazıyorsan, nasıl yazıyorsan öyle görünüyor.

2- Kendi kendine mod re-write yani arama motoru dostu kodu hazır, .htaccess dosyası ile uğraşmanız gerekmiyor.

3- Hazır şablonları sayesinde saniyeler içinde tasarım değiştirebiliyorsunuz.

4- Hazır araçlar sayesinde rss haber, google adsense, resim video sunumu gibi uzun işlemleri 1-2 saniye içinde yapabiliyorsunuz.

5- Otomatik kayıt özelliği var, yazı yazarken herhangi bir arıza veya elektrik kesintisi gibi istenmeyen durumlara karşı koruma amacıyla, siz yazı yazarken o belirli periyotlarda yazıyı kaydediyor.



Blogger'ın Eksileri ve Blogspot'a eleştirilerim:

1- Kategoriler yok. Yazılarınızı wordpress'teki gibi kategorilere ayıramıyorsunuz ki tam tabiri ile hayal kırıklığına uğradığım asıl nokta burası. Eğer ileride burada yazdığımız bilgileri bir başka siteye aktarırsak tek neden bu olacaktır. Günlük fikri takvime yani tarihe dayanır ancak insanlar yaşadıkları olayları, anıları veya kendilerince önemli haberleri, tarihten başka; Kişilere, Olay türlerine veya Kademelere göre ayırmak isteyebilirler. Örneğin tek başına günlük olarak düşünürsek, ilkokulu bitiren bir blogcu, artık ortaokul kategorisi yapabilmelidir. Veya arkadaşlarının adlarını kategorize edip, tıpkı okul çağlarında yaptığımız gibi (anı-hatıra defteri), yazılar ve yorumlar yazmak isteyebilir.

2- Hemen kullanabileceğiniz şablonlar kısıtlı, internette bir çok blogger teması olsa da kullanılıp kullanılamayacağı şüpheli.

3- (Bu madde ve sonrasını rezerve ediyorum, eğer ileride başkaca eksi yön bulursam buradan devam edeceğim)

10 Ocak 2008 Perşembe

Internet Medya ve Gazetecelik

İnsan hayatındaki ve alışkanlıklarındaki son yıllardaki en büyük değişiklik internet oldu. Bu durum özellikle basın ve yayın organları dediğimiz medyanın haber toplama ve haber yayımlama tarzını da değiştirdi.
Günümüzde gazetelerin yerini internet aldı demek mümkün olmasa da (birazdan bunun olmaması gerektiğini de anlatacağız) büyük çoğunluk ve özellikle gençler haberleri internetten okumaya başladı.
Gazete sayfalarını çevirmek, mouse'un bir tuşunu tıklamaktan zor gelse de gazetelerden vazgeçmek mümkün değil. Haber ajansları ve gazeteler olmasaydı internet medyası bu haberleri nereden derleyecekti? Kaynağa nasıl ulaşacaktı? Gazeteciler, haberciler olmasaydı, muhabbirler olmasaydı haber kaynakları kim veya ne olacaktı sorularını sorduğumuzda mesele kendini hemen göstermektedir.
Her ne kadar internette haber okumak ve internette haber yayıncılığı yapmak çok daha ucuz ve kolaysa da haberin kaynağına ulaşmak, bunları temin edip derlemek profesyonel meslekler olan gazetecilik ve muhabirlik meseklerinin işidir.
Bu nedenle internet teknolojisi en azından iletişim ve hız açısından kullanılmalı ancak gerçek gazete, tv, dergi ve yazılı ve görsel medyanın yerini almamalıdır.

Türk interneti ve Türkiye'deki webmasterların dünya ile karşılaştırması

Bu sayfaların altında konuyla ilgili bir anket bulacaksınız. Oraya da oyunuzu verip, bu yazıma yorum yapanlara şimdiden teşekkür ederim.

Çok değil bundan 5-6 yıl önce Almanya'dan Türk internetcilerine haberler geliyordu. Bu haberlerde dikkat ! bilgisayar bilen (internet dahi değil), ofis programlarını kullanabilen gençlere 2-3 bin avro (euro) maaş verileceği ilanları yayılmıştı ve gerçekti. Bazı webmasterlar bu cazip fırsata hayır demediler ve Almanya'ya gittiler. Üstelik çok daha fazlasını kazandılar. Ne kadar komik geliyor insana değil mi? Bilgisayar kullanabilen genç beyinler aranıyor... Ne de olsa bizde çok.

Fakat ne oldu? Avrupa ve özellikle Almanya bizlerin belki de ilk defa onların önünde olduğumuz teknolojiyi öğrenmeleri yetmiyormuş gibi bir de bizi tabiri caizse solladılar. Internetin gücünü ve geleceğini çok iyi tahmin ve tesbit eden Alman hükümeti bu konuda tüm desteği verdi. Beyin göçünü de sağladıklarında artık yapacakları tek şey buna kaynak ayırmaktı ki sonuna kadar ayırdılar.

Şu an için özellikle Almanya'da bir çok datacenter yani veri merkezleri açılmış durumda. Hatta Türkiye'nin büyük bir kısmı artık barındırma ve kiralık sunucu hizmetlerini oradan almaya başladı. Bizdeki veri merkezleri ise çok geri ve sayıca çok az kaldı karşılaştırınca. Bugün için yeni yeni uyanılmaya ve bu teknoloji yakalanılmaya çalışılsa da neden ama neden zaten Avrupa'ya göre üstünlük sağladığımız bir alanda yine geri kaldık sorusunu çok iyi düşünmek gerekir.

Biz Türk'ler mi ne yaptık Avrupa ve Almanya bu işte ben de varım derken. Webmaster arkadaşlar sağolsun sürekli forum açtılar, sağolsun vbulletin forumları Türkiye'nin Tofaşı oldu. Ne kadar güzel değil mi? Bakın ben burada büyük bir şevkle ve belki de keyifle sabaha kadar yazabilirim, bunun ufak da bir katkısı olabilir web dünyasına. Ancak forumlar öyle mi? Bir tane vbulletin lisansı alırsın, maksimum 9 dolara bir web sitesi, ebay'da satılan ucuz hostinglerden bir tane, haydi kolay gelsin.
Genel Soru: Ben ne yazacağım bu foruma?
Genel cevap: Çok kolay; Genel bir forum değil mi? Her konuya değinirim. Aşk, Arkadaşlık, Moda, Politika, Magazin, Dedikodu haberleri vs. Hatta tıp ve hukuk bile koyarız. Halbuki forum sahibinin hiçbiri hakkında fikri ve eğitimi yok. Başlıkları açarsın, tutarsa gelenler doldurur gerisini düşüncesi... Bu arada siteye üye olup da az az yazmaya başlayanları kaçırmamak için verilen tavizler, forum=tartışma=kavga'nın dayanılmaz hafifliğinin cazibesi, dalaşmalar ve skandallar... Sonuç? Kıvır zıvır bilgilerle dolu, nereden alındıkları müphem (şüpheli) sağlıksız bilgiler, bolca dalaşma... Site oldu mu oldu. Tabi espri dünyamızın meşhur sözü "araya da defne yaprağı" = google adsene. Evet forumun sağına soluna bol reklam, banner ve google adsense reklamları da koyalım ki para kazanalım zihniyeti.

Bu nedenle GENEL forumlar hakkında nihai tesbitim şu: Az maliyet ve kolay kurulum, basit katılım ile çoğu bilgi çöplüğü, hem de ilişkisiz, ilgisiz konular bütünü. Halbuki derinlemesine bir konuyu inceleyen forumlar muazzam bilgi kanakları ve platformlardır (=platforum) demek çok doğru olur.

Peki yine konuya dönmek gerekirse bizler internet için başka ne yaptık, dünya ilerlerken?
Arama motorcukları yaptık, dizincikler yaptık sanki çok müthiş bilgi kaynakları ve veri merkezleri varmış gibi. Yeni siteler av, arama motorları ve dizinler de avcı oldu. Fakat gerçek avlar o kadar az ki. Bir baktık yine bu avcılar aralara reklamları yerleştirmişler. Kelimeler özel seçilmiş ki google beyzadem çok para versin aklıfikri işte. Kazanım? Koskoca sıfır. Her yer arama motoru dolarsa, aranacak siteler olmazsa bilgi nerede kalır, gelişme nerede kalır. Beğenmediğimiz Almanlar da işte bizi böyle geçerler, hani o bilgisayar kullanmayı bilmeyenler var ya hiç milliyetçiliğin arkasına saklanmayalım ama bizi yine solladılar, datacenterları, yazdıkları scriptler (kodlar) ile yine fark attılar.

Mesela bu blogu kopyala yapıştır yöntemi ile yapmak çok kolay olurdu, tabi ne keyf alınacaksa? En güzeli kendi yaptığınızdır sayın webmasterlar ve internet gezginleri. Özgün içerik, yeni fikir ve bakış açıları ile ülkemizin zaten hakkı olan statü ve değeri kazanmak bir numaralı amacımız olmalıdır.

9 Ocak 2008 Çarşamba

Nedir bu bloglardan çektiğimiz

Evet ilginç bir başlık değil mi? Sen gel hem blogger'dan blogspot kullanarak web sayfası yap, hem de nedir bu bloglardan çektiğimiz diye sor dediğinizi duyar gibiyim.

Şimdi burada size blog nedir ne değildir konularına kesinlikle değinmeyeceğim. Zaten biliyorsunuz. Ancak bundan yaklaşık 3 sene önce internet bir google haberi ile çalkalandı.
Ne diyordu google? Şunu diyordu "Ben artık site içeriklerine önem veriyorum ve bu konuda bloglar, yani günlükler ise benim gözdem olacak !"

Fakat ben o yıllarda bunu pek umursamamıştım doğrusu. Forum siteleri, dizin siteleri, arama motoru siteler vs. revaçta iken ne işim vardı da bir blog oluşturacaktım ki?

Şimdi bu siteyi neden açtığımı da kısaca anlatacağım ancak, bu blogun tek sitem olduğu sanılmasın. Biraz evvel çalışır vaziyette ve server, registrar hesap ve domain adları ile birlikte komple satın aldığım yaklaşık on-yirmi siteye bakacağıma çok daha zevkli blog yazma cazibesine dayanamadım. İyi hoş da ben de şimdiye kadar benimsemediğim şeylerden birini yapmış oldum. Bir blogum oldu.

Neden benimsemedim blogları?
Bir kere her önüne gelen yazı yazmaya başladı, benim gibi webmasterlar alan adlarına para verirken, hosting veya server alırken, oh ne ala daya sırtını bedava blog yayıncısı sitelere, yaz çiz karışan yok. Ancak çok büyük bir gayri yasal yazı olursa ancak o zaman karışılır.
Parayla aldığınız alan adı profesyonel site sayılır, ama bloglar değil. İmla hatası yapmışsın, saçmalamışsın, felaket haberleri ve senaryolar üretmişsin, kafana estiğini yazmışsın kimsenin umurunda değil diye düşünüyordum. Tabi bu, blogların karalama tahtası, çöp kutusu, boş zaman geçiricisi, hatta özel veya genel ağlama tahtası olarak kullanıldığı durumlar.

Bir de gerçekten ekonomik durumu bir web sitesi yürütmeye yetersiz olanların yaptığı harika bloglar... Tasarımları neredeyse standart olsa da yazılar, taze bilgiler ve yepyeni pırıl pırıl düşünceler. Bu nedenle hep imrendim benim de bir blogum olsun, günlüğüm olsun diye. Ve sonunda oldu. İçimden geldiği gibi yazacağım tek yer... Diğer sitelerimden bağımsız olduğum, onları yürütmek için göstereceğim zamandan zevkle çalacağım, hem de bedava bir sayfa.

Tabi sonuç olarak çöplük olarak zannetiğim blog dünyasında şunu keşfettim. Güncellemezsen ilgi görmezsin, ilgi göremezsen boşuna yazma mentalitesi. Bu durumda google haklıydı diye düşünmeden edemiyorum. Yazılarını güncel tutan, ilginç konulara değinen, ülkenin ve insanlarının nabızlarını tutan bloglar hep üst sıradalar. Bu blogu da onların arasına sokmak en büyük amacım. Sadece yazarak, sadece anlatarak. Script yazmak, ftp ile onu göndermek, alanadı uzatma süresi dolan ada tekrar para vererek, server göçerse yedeklemek peşinde koşarak, ilgili siteye ben ne yenilik yapacam diye panik yapmayarak, özgür, hür ve bağımsız olarak yazacağım.

Site haberleri blogu

Blogumuzun amacı internette açılan yeni siteler hakkında haberler sunmaktır. Her gün yep yeni web siteleri açılmakta ancak çoğu gereken ilgiyi görememektedir. Bunun bir nedeni arama motorlarına tanıtılamamak, yanlış web teknikleri ve zayıf içerik olarak nitelendirilebilir.

Sitemizde hem favori sitelerden haberler sunacağız, hem de bunlar hakkında kritikler yani yorumlar yapacağız. Kimini en beğenilen siteler arasına eklerken kimini de bir daha bakmamak üzere unutacağınıza eminiz. Zaten ilgi alanımız dışında kaç siteyi aklımızda tutabiliriz ki? İnsan beyni malesef tüm bilgileri aklında tutma yeteneğine sahip değil. Bu bağlamda hakkında haber ve yorumda bulunacağımız siteler ileride burada büyük bir arşiv olarak yerini alacaktır.

Tanıtımı ve hakkında haber, yorum ve kritik yapılan siteler belki belki ilgi çekecek belki de çekmeyecektir. Ancak biz tıpkı genel haberler gibi bu site haber blogunda sürekli güncel tutmaya çalışacağız.

Türk Sitelerinin teknoloji ve içerik açısından durumu

TR100.Net yeni eklenen Siteler

Hürriyet Teknoloji Haberleri

En yeni siteler

Blograzzi - en iyi 20 blog